“Metin Lokumcu” Davası: Polis Kamerasıyla Çekilen Ham Görüntülerin Emniyetten İstenmesine Karar Verildi

“Metin Lokumcu” Davası: Polis Kamerasıyla Çekilen Ham Görüntülerin Emniyetten İstenmesine Karar Verildi

Öğretmen Metin Lokumcu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde Artvin’in Hopa ilçesine ziyareti sırasında yaşanan olaylarda polisin biber gazı kullanması nedeniyle kalp krizi geçirerek hayatını yitirmesi ile ilgili 13 polis hakkındaki yargılama bugün devam etti. Avukat Meriç Eyüboğlu, “11 yıldır uğraşıyoruz. Elimizde sadece emniyet tarafından uygun bulunup, verilmiş görüntüler var. Talebimiz, polis kamerasından yapılan çekimlerin kesintisiz, üzerinde herhangi kesme küçültme olmaksı

ESRA NUR PERVAN

Öğretmen Metin Lokumcu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde Artvin’in Hopa ilçesine ziyareti sırasında yaşanan olaylarda polisin biber gazı kullanması nedeniyle kalp krizi geçirerek hayatını yitirmesi ile ilgili 13 polis hakkındaki yargılama bugün devam etti. Avukat Meriç Eyüboğlu, “11 yıldır uğraşıyoruz. Elimizde sadece emniyet tarafından uygun bulunup, verilmiş görüntüler var. Talebimiz, polis kamerasından yapılan çekimlerin kesintisiz, üzerinde herhangi kesme küçültme olmaksızın tam ve ham halinin celbi” dedi. Mahkeme, ham görüntülerin emniyetten istenmesine karar verdi. Ayrıca, olay tutanağında imzası olun polislerin de dinlenmesine karar verildi. Duruşma, 25 Mayıs’a ertelendi.

Öğretmen Metin Lokumcu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde Artvin’in Hopa ilçesine ziyareti sırasında yaşanan olaylarda polisin biber gazı kullanması nedeniyle kalp krizi geçirerek hayatını yitirmesi ile ilgili 13 polis hakkındaki yargılama ikinci gününde, Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etti.

Saat 10.00’da başlayan duruşmada, tanıklarının ifadelerine başvuruldu.

"ÇOK FAZLA GAZ ATILIYORDU"

Tanık B.H; olay günü Metin Lokumcu’yu gördüğünü ve fotoğraftaki limonu Lokumcu’ya kendisinin verdiğini belirtti. Tanık, şunları söyledi:

“Ben o gün olayların içinde yaşadım. Dereleri Koruma Platformu, Hopa’da HES’leri anlatmak için toplanmıştı. İnsanlar halay çekiyor ben de izliyorum. Çarşıya inerken olağanüstü bir durum vardı. Ben Hopa’da çok fazla Başbakan gördüm. Hepsi Hopa’da rahat rahat gezerdi. Hopa’da HES yapılmak isteniyor, dereleri kurutmak istiyorlar. İnsanlar da bunu anlatmak istiyor. O sırada TOMA su sıkmaya başladı, gençlerden birini duvara yapıştırdı, aynı anda gaz atılıyor. Hemen indik. İnsanları ayırmaya çalıştık. Biz meydandayız, hemen karşıda Metin Lokumcu vardı. Çok fazla gaz atılıyordu. Bir tane adam var, Erzincan Emniyet Müdürü’ne bu kim diye sorduk, başbakanın koruma müdürü dediler. Polisleri tutuyor sürekli gaz attırıyor, yağmur gibi gaz fişeği geliyor. Metin’e doğru çok gaz gelince ben yanına gittim. Sana doğru geliyor hep dikkat et dedim. Çünkü Metin Lokumcu olayları yatıştırmak için uğraşıyor. Yine bir gaz gelince hemen limon buldum. Yarısını kestim Metin’e verdim. O resimde elinde limon var ya o işte. Biz limonu sürerken bir polis hatta sürmeyin su vurun dedi. Ben gittim sürdüm, o süremedi. Sonra ayrıldık. O sırada gazlar vardı yine her yerde. Sonra yine onun olduğu yere gaz gittiğini gördüm. Ambulansın geldiğini görünce koştum. Metin’i çekiyorlardı. Ben ayak uçlarından tuttum ambulansa doğru götürdük. Ben de gidecektim ancak olaylar devam ettiği için gençler bırakmadı. Metin Lokumcu toplumun önderi gibi öğretmen olduğu için herkese de öyle konuşuyordu. Önder gibi gördüler."

"FABRİKA BACASI GİBİ GAZ ÇIKIYORDU”

Tanık A.G., Hopa’da her zaman açıklama yapıldığını, hiçbir zaman böyle sonuçlanmadığını ve atılan gazlardan dolayı gözlerinin yandığını belirtti. Tanık şöyle devam etti:

"Ben Arhavi’den Hopa’ya her gün iş için gidip geliyordum. O sabah da gittim meydanda kahvaltı yapıyordum. Miting alanı sahil şeridindeydi. Orada güvenlik alınmıştı ama başka bir hava esiyordu. Her caddede 50'şer polis. Bu nedir diyorduk. Başbakan’ın olduğu yerle burası ne alaka yani. Meydanda da gençler horon oynuyordu. Aslında rutin olan bir şeydi bu Hopa’da. Her hafta açıklama olur horon oynanır açıklama yapılır, kalabalık dağılırdı. Bu olayın olması için bir sebep yoktu. Açıklama bile yapılamadan hem gaz hem su gelmeye başladı. Böyle bir şey görmedik ne TV’de be başka bir yerde öyle bir durum. Metin hoca da olayları yatıştırmak için her tarafa gidiyordu. Ama polisler hiç durmadı gerçekten. Her gün o caddede gezen insanlara saldırıyorlar. Gazdan gözüm yandığından görebildiğim kadar görüyordum. Üst geçidin altından bir anda gaz sardı ama fabrika bacası gibi gaz çıkıyor. Çok yoğun. O sırada birisi ambulans diye bağırdı. Ondan sonra olaylar zaten koptu diyebilirim artık her yere sıçradı. Metin hoca köprüye taraf gittiğini ve oraya üst üste gaz atıldığını gördüm. Oradaki gaz bulutunu gördüm."

"ÇOK HIZLI SİYAH MİNİBÜSLER GEÇİYORDU"

Tanık N.D., olayın yaşandığı gün okulda olduğunu ve sığınağa indiklerini belirterek şunları söyledi:

"Olayın yaşandığı tarihte ben 10 yaşındaydım. Annemin ve babamın anlattığından bir gün önce başbakanın geleceğini öğrendim. Okula giderken ertesi gün o zaman elinde büyük silahlar olan maskeli polisler diye tanımladığım. Şu anda artık özel harekât diye bildiğim polisler vardı. Bizim okulumuz meydana 1-2 km uzaktaydı. O polisler bize içeri girin çıkmayın diyordu. Bizim sınıfımız en üst kattaydı. Okulun bir tarafı denize bir tarafı dağa bakıyordu. Silah sesleri gelmeye başladı ve panikledik, korktuk. Öğretmenimiz de korktu bizleri okulun kalorifer dairesine indirdiler. Sığınak gibi kullandık. O sırada camlar kırıldı. Herkes panik oldu. Yerlere yattık. Bazı arkadaşlarım kusmaya başladı. O sığınak alanına 50-60 kişi ancak sığabilir biz yüzlerce çocuk sıkış tıkış girdik. Annem bir şekilde okula geldi. Dışarıçıktık, servise girdik ancak genzim yanmaya başladı. Annem orada güvenliğimi alamayınca yeniden sığınağa girdik. Hastaneye tek yol bizim okulun önünden gidiyordu ve çok hızlı bir şekilde siyah minibüsler geçiyordu."

"YOLDA POLİSLER BİZİ OYALADILAR"

Tanık G.G ise şunları söyledi:

"Olay olduğu zaman ailemle çay topluyorduk. Babamı gördüm çay satarken. Metin dayımın fenalaştığını söyledi. Hastaneye giderken yolda polisler bizi oyaladılar. Gidemezsiniz dediler. Bir şekilde oradan geçtik gittik. Dayımı kaybetmiştik. Yine Mete dayımın yola doğru koşarak isyan ediyordu. Bir anda silah sesleri duydum ve yanımızda mermilerin sektiğini gördüm. Çok kötü bir andı, beni babam oradan aldı. Mete dayımı kim çekti bilmiyorum. Hastanenin önüne geçtik. O sırada yine gaz atılmaya başlandı. İnsanlar nefes alamıyordu. Çocuklu bir kadın vardı, onu uzaklaştırdım. O sırada şimdi görsem de tanımam o zaman da tanımıyordum koruma polislerden biri bana silah çekti ve Hopa halkına yönelik küfürler etti. Ben fenalaşmışım bayılmışım. Birçoğumuz gazdan etkilendi, başka insanlar da etkilendi. Biz zaten mağdur olmuştuk, dayımı kaybetmişim, başka insanlar ölmedi çok şükür ama hepimizi neredeyse orada gazdan etkilenmişiz hastaneye yatırmışlar ama kayıt yok. Polisler oram çizildi buram çizildi diye rapor almışlar hastaneden ancak bizim kaydımız yok."

"DEVLETİN BURADAKİ HATASININ GÖRÜLMESİ GEREKİYOR"

Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu, “Burada kimyasal gazların öldürücü olduğunun görülmesini istiyoruz” dedi. Ulaş Lokumcu, şunları söyledi:

"Olay tutanakları hakkındaki tanık ifadelerini dinledik. Bu konuda takdir sizin. Şebnem hocanın anlattıkları hakkında konuşmak istiyorum. Şebnem hoca olayıçok net şekilde anlattı. Burada bulunan herkesin anladığını düşünüyorum. Bir de babamın konuşulan önderlik meselesine gelmem isterim. Babam emekli olduktan bütün Hopa ve Kemalpaşa’da öğretmen olmasından kaynaklı insanların sorunlarına koşardı. Küsleri barıştırırdı, arazi kavgaları bile olduğunda bile babam araya girerdi. O yüzden toplumda da önder gibi görülmesi normaldi. Hatta lakap olarak da "demokrasi Metin" bile derlerdi. Ben de babamın hedef alındığını düşünüyordum hep. Ancak o gün Hopa’da başka insanlar da ölebilirdi. Bazı ifadelerde, sanki polise düşman gibi davranıldığını söylüyorlar. Babamın yüzlerce polis olan öğrencisi vardır belki de. Niye öyle olsun. Ancak burada devletin bir hatası var. Bunun görülmesi gerekiyor. Biz bu kimyasal gazların öldürücü olduğunu anlatmak istiyoruz, görülsün istiyoruz. Babamdan sonra da insanlar bu gazlardan öldü. Başkaları da ölmesin istiyoruz."

"EMNİYET TARAFINDAN UYGUN BULUNUP VERİLMİŞ GÖRÜNTÜLER VAR"

Olay günü çevik kuvvetin ne kadar gazla geldiğinin bilinmemesi ve 7 emniyet müdürlüğüne yazılan yazılara, sadece Erzincan Emniyet Müdürlüğü’nün cevap verdiğini söyleyen aile avukatı Meriç Eyüboğlu, şunları söyledi:

"Yoğunluğun nasıl olduğunu herkes anlatıyor ama bir veri olarak bakacağımız şey o gün oraya görevli olarak gelen çevik kuvvetin yanlarında ne kadar gazla geldiği ve giderken bu gazın ne kadarının kaldığı. Bizim ölçebileceğimiz nesnel kriterler bu. Bu konuda neyi biliyoruz? O dönemde bilirkişi tarafından oluşturulan raporu biliyoruz. Görev yazılarının toplanmasını istiyor. 7 ayrı emniyet müdürlüğüne yazılar yazıyor. Sadece Erzincan cevap veriyor. Diğerleri bilmiyorlar. Maalesef soruşturma aşamasında bunun üzerine gidilmiyor. Ama neyi biliyoruz? Telsiz konuşmalarını? Müfettiş tarafından oluşturulmuş rapordan biliyoruz. 3 ayrı telsiz konuşması geçiyor. Bu konuşmalarda ellerindeki gazın bittiğini söyleyip birbirlerinden istiyorlar. Erzurum çevik kuvvet ekibi. Yeni gaz istiyor. Bununla ilgili de 3 tane tutanağa sahibiz. Getirdikleri mühimmatın bittiğine dair. Farklışehirlerden gelen en az 3 tane birimin getirdikleri gaz stokunun bittiğini ve kendilerine takviye gaz verildiğini, olağanüstü bir durum olduğunu ve çok fazla görevli olduğunu, sadece özel harekat, çevik değil başbakanlık korumaları, özel korumaları artı jandarma. Bu kadar olağanüstü bir önlem sırasında şunu varsayabiliriz. Herhangi bir basın açıklamasına giderken önlemden çok daha fazla bir önlemle gidileceği için mühimmatların her zamanınkinden fazla olacağınıöngörmek zor değil. Neden söylüyorum bunları? Bir bilirkişiden görüş alalım ve gazlar uygun kullanılmış mı, atılmış mı, kişiler hedef alınmış mı kapalı yerlere atılmış mı diye bir bilgi araştırılmasıyla deniliyor. O zaman bu görüntülere ihtiyacımız var. Elimizde bu görüntüler var mı? Yok. 11 yıldır uğraşıyoruz. Elimizde sadece emniyet tarafından uygun bulunup verilmiş görüntüler var. Bu nedenle olayını kronolojisini göremiyoruz. Görüntülerin kesintisiz haline ulaşmadığımız durumda bir bilirkişinin de yapacağı değerlendirme için yeterli malzemeye sahip değiliz demektir. Talebimiz o dönemde Hopa ve Artvin belki diğer illerde ayrı ayrıçekim yapmışlardır. Kendi polis kamerasından yapılan çekimlerin kesintisiz, üzerinde herhangi kesme küçültme olmaksızın tam ve ham halinin celbi. Bu sadece bilirkişi aşçısından değil maddi gerçeklik açısından önemli. Keşif konusu şu açıdan önemli: mesela tanıklar da anlatırlarken diyor ki. Ben iş bankasının önündeydim Metin karşımdaydı. Keşfin orada olup anlatılan, mahkemenize baştan beri anlatılan alanın görülmesinin, nerede ne olduğunu anlamak açısından önemlidir."

Mahkeme heyeti ifadelerin ardından kararı açıkladı. Tutanak altında imzası olan polislerin dinlenmesine, görüntülerin ham hallerinin istenmesine, iç güvenlik uzmanı adı altında bir bilirkişi olmadığından, savcılığın isteminin reddine keşif talebinin reddine karar vererek duruşmayı 25 Mayıs’a erteledi.

Kaynak: ANKA Haber Ajansı